Cumartesi, Ağustos 11, 2012

“Çok sevmek aşkı öldürür” diyordu hep kadın. Zaten biz hep burada hata yaptık sevgilim. Birbirimizi hep çok sevdik. Beraberken çok mutlu olduk. Çok kıskandık, çok güldük, çok seviştik, çok sinirlendik. Bize verilen bu mucizeyi hep en uçta yaşadık ve sonumuz geldiği an, yere düşerken ikimizde çok acı çektik. Yaralandık. Yaraladık. İşte şimdi bugün ne ben senin acılarına sahip çıkabiliyorum, ne de sen benim gözyaşlarımı silebiliyorsun. Benden kilometrelerce uzakta farklı bir yatakta uyuyorsun belki de uyumaya çalışıyorsun. Ne acı. Şu an senin ne yaptığını bilmiyor olmam bana verilen en büyük ceza. Ama ben senin varlığına çok alıştım sevgilim. Senin hayatımda oluşuna, gülüşüne, acı vermene bile öyle alıştım ki. Gidersen hep sol yanım boş kalacak eminim. Ne kadar uzakta da olsan, hep en yakınımda hissediyor olmaya çok alıştım. Nefesin nefesimdeymiş gibi yaşamaya çok alıştım. Senin tek bir kelimenle her şeyi boşverip mutlu olmaya çok alıştım. Ve bazen yine bir kaç kelimenle dünyaya küsmeye de… Konuşamadığımız anlarda seni merak etmeye çok alıştım. Kavgalarımıza, küsmelerimize belki de küsemeyişlerimize. Gözyaşları içinde sana bağırdığında bile içten içe seni çok sevmeye çok alıştı bu minik kadın. “Ve minik kadınlar asla ölmez” diyordu kadın. Gitmemeni istiyorum sadece. Gitme ve gitmesin bu şehir. Gitme ve gitmesin hayaller. Gitme ve küsmesin güneş bize. Eğer sen gitmezsen çok mutlu olacağız sevgilim.. Mesela her sabah beraber kahvaltı yapabileceğiz ve birlikte çay içebileceğiz. “Ama şimdi gitmemiz gerek. Çünkü; güzel günler bizi bekler” diyordu kadın.

Hiç yorum yok: