Cuma, Kasım 28, 2014

Ne eski ben kaldım, ne eski aşklar. Herşey azalarak bitti bayım..

Salı, Ocak 15, 2013

bazı şeylerin hayaliyle yaşıyosun. bazı şeylere inanıyosun. bazı insanların varlığından güç alıp, her düştüğünde bir kez daha toparlanıyosun. ve bir gün o bazı şeyler hatta bazı insanlar, sanki sen yokmuşsun hatta hiç olmamışsın gibi çekip gidiyolar. düşünsene hayallerin bile çekip gidiyo. küçükken astronot olmak isteyen sen, şuan öğretmen olma yolunda adım adım ilerliyosun belki de. ne tuhaf dimi. uğruna canını bile verebileceğin "bazılar" arkana baktığında toprağın altında gömülmüş. ve sen sanki unutmuşsun gibi hatırlamıyosun. ama unutmuyosun da. sadece duruyo öyle bi köşede. bi gün gidip senin almanı bekliyo. almıyosun sende. öyle kalıyo. kalıyosun, gidiyolar.
yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı bir şehir. yazları mutsuz ve çirkin, kışları mutlu ve güzel bir kadın. ve karasal iklim soğuğunun anlattığı bir takım duygular.

Perşembe, Aralık 06, 2012

iç dökümü.

saatlerce aynı şarkıyı dinlemem o şarkıyı sevdiğim anlamına gelmiyor mesela. bazen, sırf o şarkıda geçen ufacık bir kelime bile o şarkıyı ısrarla dinlememi sağlıyor. böyle eroin gibi, bir çukura düşünce bir kez çıkamıyor insan. aşkta öyle zaten. eğer bir kere aşkın o acıyla karışık mutluluğunu tadınca insan asla vazgeçmiyor sevmekten. aşkın acısına aşık olmaya başlıyor zamanla. aşkın verdiği o tatlı ama can yakan hissinin tadını aldığında hep son bir şans veriyor kendine. sonunu bile bile tekrardan itiyor kendini o karanlık çukura. ve hep poposu acıyan taraf yine o oluyor, karşısında ki değil. bazen düşünüyorum. ben seviyorum, sen seviyorsun, o seviyor. hepimiz seviyoruz ve yazıyoruz birilerine. peki yazılarımızın kahramanı olan kişiler? bizi sevmeyip başka birini seviyor ve işler altından kalkılamayacak bir hale geliyor. kimisi benim gibi farkına varıp uzak duruyor aşktan. kimisi ısrarla devam ediyor. ama hep canı yanan biz oluyoruz. hayat ne tuhaf dimi. karmaşık sayılar gibi. keşke bir matematik problemi olsaydı ve onun çözümünde hayat bize tüm güzellikleri sunsaydı. ben profesör olurdum kesin. ya sen?

Salı, Kasım 06, 2012

ya bazen diyorum ki kendi kendime şuan burada olmamalıydım. mesela bu şehirde. bu mahallede. bu evde. bu odada. bu koltukta olmamalıydım. çünkü burada olmak istemiyorum. bu ev bu mahalle bu koltuk bana huzur vermiyo. bunlar sadece bana acı veriyo. geçmişi yüzüme vuruyo, canımı acıtıyo. işte o yüzden tam şuan buradan gitmek istedim. arkama dönüp bakmadan koşar adımlarla buradan kaçmak ve hiç bilmediğim bir şehrin sokaklarında kaybolmak. çünkü biliyorum ki gideceğim şehir acılarla, pişmanlıklarla ve gözyaşlarıyla kirletilmedi daha. yeni doğmuş bir bebek gibi masum, saf ve temiz. ve bunu her fark ettiğimde buradan gitmek istiyorum. ama gidemiyorum. istiyorum ama koltuktan kalkmaya bile üşeniyorum. gitmek için hazır değilim çünkü. ben daha çevremdeki insanlara tahammül edemezken, onlarla buluşmamak için bahaneler uydururken ve günlerce hiç kalkmadan aynı koltukta otururken, yeni bir şehirle tanışmak imkansız gibi gözüküyo. ama gidicem. yani bunu biliyorum. belki şimdi değil, ama bi gün gelicek. gidicem ankara’ya. geçmişimi geride bırakarak yeni bir gelecek kurmak için gidicem.
En sevdiğim yerde, seninle anılarımızın olduğu bir masada oturuyorum günlerdir. Elimden düşmeyen, biri bittikçe diğeri yanan sigaram, yalnızlığım, karşımda güzel bir dost, şarkılar, acılarla dolu bir sohbet. Can yakan tonlarca kelime. İtiraflar, gözyaşları ve şarkıya eşlik eden iki yalnız kadın. Gözleri buğulu bakan, terk edilmişliğin acısı hala içinde barınan bir kadın. Diğeri yalnızca mutsuz. Oturuyorlar saatlerce. Sevmekten bahsediyorlar ve yorgunluklardan. Acıların nasıl da hep var olduğunu ve ne olursa olsun aşkın acısının herkesçe farklı yorumlanmasının verdiği sessiz hüznü paylaşıyorlar birlikte. Ve arka fonda bir şarkı çalıyor. “Huysuz ve tatlı kadın.” Birbirine bakıyor iki kadın. Çünkü biliyorlar ki bu şarkı kendilerine ithaf edilen ve geçmişte o adamlarla birlikte kalan melodilerden ibaret.