Cumartesi, Ağustos 04, 2012

Yavaş adımlarla yürüyordu kadın, gecenin bir vakti sırf sigara almak için evine 10 dakika uzakta kalan markete yürümek için zorlamıştı bedenini. Canı bir yandan delicesine sigara dumanının ciğerlerine çekmek isterken bir yandan istemsizce yürüyordu bu sokağı. Attığı her adımda, kalbinde acıyan ve parçalanan bir şeyler olduğunu hissedebiliyordu. Attığı her adımda yaşlar doluyordu göz bebeklerine. Çevresinde henüz kapanmamış ve kapatmak üzere olan esnafları görüyordu. Hepsi neşeli bir şekilde sohbet ederken bu tuhaf kadına bakıyordu. Kimdi ve bu saatte burada ne yapıyordu. Kendi aralarında ki fısıldaşmalarını duyabiliyordu kadın. Bakışlarının kendi bedeni üzerinde dolandığını hissedebiliyordu. Kim olduğunu sorgulamak istemiyordu. Geçmişiyle yüzleşmekten korkuyordu. Sadece bilmediği bu kentte hep bir bilinmez olarak kalmak istiyordu. Bu sokağı, tek bir adamla yürümüştü. Bu sokaktan geçerken hep gülüyordu o adamlayken. Tam şu an adım attığı kaldırım, onu ilk öptüğü yerdi. Bu anıları silmek istiyordu. Hatırlamamak ve sanki uykudan uyanmış küçük kız çocukları gibi rüyasını hatırlamamak istiyordu. Bazen kendinden nefret ediyordu kadın. Ellerinden, gözlerinden, dudaklarından, bedeninden. O adamın kokusu sinen saçlarından. Yepyeni biri olmak istiyordu. Bu hayata sanki yeni gelmişçesine yürümek istiyordu bu yolu, bu sokağı. Sokakta oynayan çocukları sevmek istiyordu umutluca. Onların gözlerinde ki mutluluğu görmek istiyordu. Gitmek istiyordu bu kentten. Gitmek. Ama gidemiyordu. Aşık olduğu kenti bırakamıyordu. Yaşamının şekillendiği bu sisli kent, sanki nereye giderse gitsin hep onunla kalacak gibiydi. Hatıralarıyla birlikte, ne zaman duysa bu kentin adını canı yanacaktı kadının. Bu yüzden gidemiyordu. Onun için bu kent, sadece beton binalardan ve yapay yeşillerden oluşmuş bir yer değildi. Onun için bu kent, hayatının anlam bulduğu ve gözlerinin gerçekten görmeye başladığı kentti. Aşık olduğu kentti burası. Aşık olduğu adamın yaşadığı şu gri ve sisli kent. Her sabah işe geç kalan memurların içtiği sigarayı yarım bırakıp söndürmesiydi otobüs gelince. Okula giderken yaşlı teyzelerle sohbet etmekti, bazen yalnız başına çimenlere uzanmak. Farklıydı bu kent, aşktı. Aşkın ta kendisiydi. Bu yüzden gidemiyordu kadın. Bırakamıyordu. Aşık olduğu kentten ayrılamıyordu.

Hiç yorum yok: